Son aylarda, Orta Doğu'da yaşanan siyasi ve askeri gelişmeler, dünya genelinde büyük bir endişeye yol açıyor. Özellikle İsrail ve İran arasındaki gerilim, tarihi olarak zor bir dönemden geçiyor ve bu durum, bölgedeki istikrarsızlığın artabileceğine dair kaygılara neden oluyor. ABD'nin önde gelen medya kuruluşları, bu gerilimin yeniden bir askeri çatışmaya dönüşebileceği yönünde dört önemli emareyi sıraladı. Peki, bu emareler nelerdir ve Orta Doğu'da ne anlama gelmektedir? İşte detaylar.
İsrail’in İran ile olan sınırında yaşanan çeşitli askeri tatbikatlar ve hava saldırıları, bölgedeki gerginliğin arttığını gösteriyor. İsrail, İran’ın nükleer programını ve bölgedeki etkisini azaltmak için sık sık önleyici hamlelerde bulunuyor. Son dönemde gerçekleştirilen hava operasyonları, İran’ın Suriye’deki askerî varlığını hedef alırken, Tel Aviv, bu hamleleri gerçekleştirebilmek için önemli bir stratejik planlama yapıyor. Yapılan yorumlarda, bu tür askeri aktivitelerin sürek kazandığı ve uluslararası toplumun dikkatini çeken bir savaşa doğru zemin hazırladığı vurgulanıyor.
Öte yandan, ABD'nin İran'a uyguladığı yaptırımlar, Tahran’ın ekonomik durumunu iyice zorlaştırdı. ABD yönetimi, İran’a yönelik baskılarını artırarak, nükleer silahlanma çalışmalarını durdurmaya yönelik uluslararası bir baskı oluşturmak istiyor. Bu çerçevede, birçok Avrupa ülkesi de İsrail ile birlikte hareket ederek İran’a yönelik yaptırım ve savaş tehditlerini gündeme getiriyor. Diplomatik ilişkilerin kopma noktasına gelmesi, askeri bir çatışmanın yeniden alevlenebileceği ihtimalini artırıyor.
İsrail’in, İran’ın nükleer tesislerine karşı bir askeri saldırıda bulunma olasılığını daha da artıran bu bağımsız adımlar, bölgede bir savaş başlatma potansiyeline sahip. Ayrıca, İran’ın da bu duruma karşılık verebilecek güce sahip olduğu unutmamak gerekir. Diplomatik kanalların tükenmesiyle birlikte, dünya kamuoyunun geri planda kalması, her iki tarafı da daha radikal çözüm yollarına itebilir.
İran’ın, Suriye ve Lübnan’daki milisleri desteklemesi ve bu grupların İsrail sınırına yerleşmesi, durumu daha da karmaşık hale getiriyor. Bu tür ‘proxy savaşlar’, doğrudan bir çatışmanın dışında kalabilme stratejisi güden taraflar için önemli bir manevra alanı sunuyor. Bu stratejilerin ifası, hem İsrail’i hem de İran’ı savaşın eşiğine yaklaştırıyor. Her iki taraf da birbirlerinin müttefiklerine karşı güç gösterisi yaparak, dolaylı yoldan bir savaşı tırmandırma girişiminde bulunuyor.
Son olarak, her iki ülkede de savaş kaygıları halk arasında artıyor. Hem İran'da hem de İsrail'de yapılan anketler, halkın büyük kısmının olası bir savaşın kendilerini nasıl etkileyeceği konusunda endişeli olduğunu gösteriyor. Bu endişeler, toplumların güvenlik gündemini belirlemekle kalmıyor, aynı zamanda hükümetlerin savaş stratejilerini de şekillendiriyor. Ayrıca, medya organlarının bu konuya verdiği önem ve oluşturduğu algı, savaşın kaçınılmaz olduğuna dair bir his uyandırıyor.
Özetle, ABD basınında yer alan dört emare, İsrail ve İran arasındaki gerginliğin yeniden bir çatışmaya dönüşebileceği ihtimalini ortaya koyuyor. Askeri hareketlilik, diplomatik çatışmalar, proxy savaşlar ve halkın duyduğu endişeler, bu iki ülke arasındaki ilişkilere dair önemli bir öngörü sunuyor. Şu an için savaşın ne zaman ve nasıl başlayacağı belirsiz olsa da, her iki tarafın da gerginliği artıran adımları, bu belirsizliğin daha da artmasına zemin hazırlıyor. Eğer diplomasi devreye girmezse, Orta Doğu’da yeni bir askeri çatışma kaçınılmaz gibi görünüyor.